Pınar Çekirge “Kamuran Akkor Olmak…Bütün O Şarkılarla”

" Bir ses bir bakış bazen O kalbime akan Bir çiçek hatırlanan Yılların ardından.
Pınar Çekirge “Kamuran Akkor Olmak…Bütün O Şarkılarla”

” Bir ses bir bakış bazen O kalbime akan Bir çiçek hatırlanan Yılların ardından.” (*)   Şimdi…

” Bir ses bir bakış bazen
O kalbime akan
Bir çiçek hatırlanan
Yılların ardından.” (*)
 
Şimdi düşünüyorum da, kulağımıza “Aşk eski bir yalan”  diye fısıldadığında ya da  “ateşlere attın beni” artık “aşka paydos” dediğinde, bizi “laleler” diyarında, “Dağlar kızı Reyhan” ile tanıştırdığında, “kader çıkmazında”, birkaç  “mavi boncuk” eşlinde “bir teselli ver”dediğinde, “anadan ayrı, babadan ayrı” zamanları acıyla hatırlattığında, bir “bal arısı” gösterip, “sev yeter “dediğinde…gözlerimizin içine bakarak ısrarla “evet mi, hayır mı, söyle bana nedir cevabın ” diye sorduğunda…uzaklarda kalmış zamanların birinden “seni beklerim öptüğün yerde” diye seslenen bütün o şarkılarda ve daha nicelerinde hep Kamuran Akkor vardı.
Yüksek oktavlı sesiyle tertemiz yorumlara imza attı.Yorumcu, hoca, besteci olarak hayatlarımıza her defasında yepyeni duyarlıklar, güzel duygular armağan etti.Şimdi düşünüyorum da, hemen her şarkısı hit oldu, çok sevildi, şöhretini hiç eskimeden günümüze taşıyabildi, toplumun ortak belleğinde çok önemli bir imge olarak kaldı.Bunun altında yatan sır sadece yeteneği, çalışması, mesleğine olan büyük saygısı, nezahat, sevgi, asaletle harmanlanmış, cömertçe sunduğu güzel hislerdi, hiç kuşkusuz.
Sahneden, beyaz perdeden, plaklardan seslendi bizlere…gönül şarkılarımıza eşlik etti hayatlarımızın, sevdalarımızın sözcüsü ve tanığı oldu.İkonografik,  toplumbilimsel önemiyle sanat tarihimizde yerini aldı.
Hatırlıyorum, “Kolejli Kızın Aşkı” filminde, fabrikalar fabrikatörü Hulusi Kentmen’in güzel kızı Filiz Akın’ın sınıf arkadaşıydı, aradan zaman geçecek bu defa “Reyhan” ve “Cambazhane Gülü Fadime” filmlerinde Filiz Akın’ın yerine şarkılar söyleyecekti.
” Erler Film’den gelen öneriyle, Orhan Gencebay’ın ‘Bir Teselli Ver’ isimli eserini, ‘Cambazhane Gülü Fadime’ filmi için, Turgut Dalar Hoca’nın piyanosu eşliğinde yorumlamıştım.( Burada bir parantez açayım, o filmde Filiz Akın’ın seslendirmesini Jeyan M.Ayral, söylediği kantoları Nurhan Damcıoğlu, adı geçen şarkıyı ise Kamuran Akkor yorumlar.Dünya sinemasında böyle bir örnek daha var mıdır, bilemem.) Fakat şarkı bir anda o kadar beğenildi ki, Yaşar Kekeva bunu derhal plak yapmamı önerdi.Ve o 45’likle ‘Altın Taç’ ödülüne değer bulundum.( Hemen hatırlatayım, sadece Orhan Gencebay’ın değil bir dönem Ferdi Tayfur, Selami Şahin imzalı besteleri de seslendirdi Kamuran Akkor.Aynı plağın iki ayrı yüzünde yer alan şarkıların beraber hit olduğu, bu çok nadir yakalanabilen başarıları defalarca yaşadı.)

  Jazz’ın Babası ile tanışma

” Türk Sanat Müziği’nin sevildiği, radyoda Sabite Tur Gülerman, Neşe Can, Nesrin Sipahi yorumlarının beğeniyle dinlendiği bir aile ortamındaydım.O eserlerle yoğruldum, diyebilirim.Ve karşımda her zaman annem, babam kadar sevip, değer verdiğim Gönül Ablam gibi bir role model vardı.Ankara’dan İstanbul’a döndüğümüzde Küçük Çırağan Oteli’nin roof’unda, orkestra eşliğinde İtalyanca, İspanyolca, İngilizce şarkılar söylemeye başlamıştım.Neyse sözü fazla uzatmayayım, Gönül Ablam Yeni Kapı Gar Gazinosu’nda çalışıyordu.Vasfi Uçaroğlu o günlerde Berkant’ın yanında sahne alacak yedek bir şarkıcı arayışındaymış.Ablam beni önermiş.Hatta Vasfi, beni işaret ederek ‘Ne güzel bir kız, kim bu ?’ diyor.Ablam. da ‘Kim olacak kardeşim’ diye yanıtlayınca, ‘Bari sesi güzel mi ?’ diye üsteliyor Vasfi.Ablam bir an duraksayıp, ‘Kimin kardeşi ?’ diyor.Herşey kader,  kısmet aslında.Vasfi sesimi beğendi, beraber çalışmaya başladık ve çok geçmeden de evlendik.”
Aslında Jazz’ın Babası olarak tanımlanan Vasfi Uçaroğlu Kamuran Akkor’un sadece hayat arkadaşı değil, en yakın dostu, şefi, hocasıydı.Eser seçiminden, kostümlerine kadar herşeyiyle yakından ilgilendi.

       Öyle bir takdim ki…

” Nasıl unuturum, o anı.Vasfi şarkıya sahne gerisinde başlamamı önermişti.’Bu gece ben çok mesudum/ Artık aradığımı buldum…’diye giriş yapacaktım ki,
 mikrofondan yükselen anonsla dona kaldım.:
‘Ve şimdi de huzurlarınızda Gönül Akkor’un kızkardeşi…’
Ölebilirdim o an.Kaçıp gitmeyi düşündüm.Böylesi bir kıyaslamanın ağır yükünü, sorumluluğunu tahmin edebilirsiniz.’Çıkmayacağım, yapamam,’ dedim yanımda duran Berkant’a.’Şimdi sana bir çarparım, görürsün gününü, ‘ diyerek beni sahneye itti.”
Vasfi Uçaroğlu Orkestrası’nın ünlü şarkıcısı o günlerin ifadesiyle ‘Vedet Şantöz’ü, plakları satış rekorları kıran, bir sahneden diğerine koşan, bazen gecede altı, yedi ayrı mekanda program yapan Kamuran Akkor, turneler, ödüller, film çalışmaları derken , ani bir kararla İstanbul Belediyesi Devlet Konservatuarı’nın sınavına girer.
Ama öncesi var.Haydi biraz geriye dönelim.
Aslında Kamuran Akkor’un sanat hayatında esas rol oynayan kişi, onun özel yeteneklerini fark eden Gönül Akkor oluyor.Sonrasında Sezen Cumhur Önal, Vasfi Uçaroğlu, Fecri Ebcioğlu, Ülkü Aker, Münir Nurettin Selçuk, Adnan Şenses, mesela Kat’s Sahne’nin oluşum sürecini düşünürsek Menekşe Uçaroğlu, Onur Şenay.Bu arada bir sır vereyim mi size, Kamuran Akkor’un aklında, hayalinde hep bir kabarede rol almak var.Aman bu sır şimdilik aramızda kalsın, kimseye duyurmayın.

 Gönüller Sultanı’nın Araladığı Şöhret Kapısı

” Gönül Ablam Ankara Radyosu’nda stajyer olarak göreve başlayınca, biz de ailece, onu yalnız bırakmamak için Ankara’ya taşınmıştık.”
İşte tam da o günlerde Taner Şener kurduğu amatör tiyatroda sergilenecek olan “Kulaktan Kulağa” adlı piyeste rol alması için, Gönül Akkor’un kapısını çalar.Ancak Ankara Radyosu’ndaki çalışmaları nedeniyle bu öneriyi kabul edemeyen Gönül Akkor, kızkardeşinin Mrs.Tarpey rolü için biçilmiş kaftan olduğunu söyler.
” On üç yaşındaydım.Ablamın önsezileri, hisleri hep çok güçlüdür.Demek ki taklitler yapan, şarkılar söyleyen beni çok önceden fark etmiş.”
Oyunun ilk gecesinde izleyiciler arasında Kamuran Akkor’un teyzesi de vardı.Ama öyle bir şey oluyor ki…
” Sahnede seksen yaşında gözleri az gören, işitme sorunu olan bir kadını yaşar kılıyordum.Ve sürekli olarak, yani rolüm gereği hep sahnedeydim.Oyun arasında, teyzem anneme dönerek ‘ Muzaffer, bizim kız neden çıkmadı daha’ demiş.Meğer beni tanıyamamış.”
Kamuran Akkor bir anda ” Tiyatroda Başarılı Küçük Kız” olarak ünlenmiş.Ulus Gazetesi başta pek çok yerde çıkan beğeni dolu, olumlu eleştiriler onu mutlu etmiş, teşvik etmiş, onaylanan başarısından güç almış.Kararını vermiş tiyatrocu olacakmış.Alkışlar, renkli ışıklar…içine çektiği sahne tozu.O pudra kokusu…
Ama tiyatro sahnesine yeniden dönmesi taa 2016 yılına ertelenmiş.
Bilirsiniz, kronolojiye, yıllara aldırmam röportajlarda, daldan dala konmayı, salkım saçak sohbetler yapmayı severim.
Mesela Kamuran Akkor’un, Selim Özer Orkestrası ile program yaptığı As Clup dönemi var.Sahibin Sesi, Kervan Plak yılları…rekor sayıda plak çalışması.
” Yorucu ama unutulmaz anılarla dolu. Çok güzel, şaşalı zamanlardı.Gazino kulisleri, dev kadrolar, röportajlar, stüdyolar, setler, provalar…Vasfi ile çalışırken nota, usül, makam öğrenmek istedim, yanımıza keman, kanun sanatçısı alarak, bazı butik mekanlarda Türk müziğinden eserler yorumlamaya başladım.Adnan Şenses bir gün bana, ‘Türk Sanat Musikisi’ni çok sevdiğini görüyorum.Neden konservatuar eğitimi almayı düşünmüyorsun?’ dedi.Olabilir miydi ?Başarabilir miydim ?Aynı binada oturduğumuz Münir Nurettin Selçuk’dan da fikir aldım.’Mutlaka yapmalısın,’ dedi.Üstelik Nevin Pere’de konservatuarda ders alıyordu.”

Şöhretli, tanınmış bir isim, büyük harflerle Kamuran Akkor, İstanbul Belediyesi Devlet Konservatuarı sınavında…

” Sormayın, nasıl heyecanlanmıştım.Dizlerim titriyordu, dilim damağım  kurumuştu adeta.İsmail Hakkı Özkan ve diğer hocaların önündeydim, düşünsenize.”
Tanınmamak için derslere kahverengi peruk, sıfır makyajla giden Kamuran Akkor, tüm şöhretini, başarılarını riske atıp, pek çok iş teklifini gözü kapalı geri çevirerek, sadece derslerine ağırlık verdi.Altı yıllık konservatuvar eğitimini beş yılda, üstelik birincilikle mezun olarak tamamladı.O artık mektepli bir assolistti.
Yenikapı Gar Gazinosu, neredeyse şehrin her yanını yeni assolistlerinin afişleriyle donatmıştı.Kamuran Akkor sanat hayatının bir başka doruğundaydı artık.
Parklardan konuştuk da, şimdi aklıma geldi.Ömür Göksel, ” Cebimde Saklı Şarkılar “(2020) adlı nehir söyleşi kitabını yazarken, bana stüdyo kayıtları esnasında yaşadığı ilginç hadiselerden bahsetmişti.Sokaktan geçen bir yoğutçu çıngırağının sesi bile tüm kaydın, onca emeğin silinmesine neden olurmuş.
” Teknik imkanlar şimdiki gibi değildi.Hata yapmamaya azami özen göstermek zorundaydık.Kayıt öncesi çok çalışır, sürekli prova yapardık.Saz telinden çıkan yanlış bir ses, en ufak bir gürültü, bir gıcık ya da öksürük nöbeti, herşeyi çöpe atıp, başa dönmemize neden olurdu.Hatırlıyorum, Yeşilköy’de bir stüdyo vardı.’Reyhan’ ı kaydediyoruz.Her uçak geçişinde, tekrar başlamak mecburiyetinde kalmıştık.”
Kamuran Akkor efsanesini yaratan unsurlardan biri de, hiç kuşkusuz, şarkılara kattığı teatral eda, sadece seçtiği, benimsediği eserleri yorumlamış olmasıydı.Yaymadan, haykırmadan, gereksiz gırtlak nameleri yapmadan, abartmadan söyledi.
” Bestesi, güftesi içime sinen şarkıları okudum hep….aksi halde duygu katamaz, organik bir bağ, özdeşim kuramazdım eserle.”
Kamuran Akkor’u dinlerken yüzüne yanıyan, o sıradışı, gözalıcı iç ışığını ayrımsıyorum.Yıldız ışığı, diye düşünüyorum ister istemez.
“Hoşgörü önemli hayatta, sevgiyle, saygıyla, sabırla çalışmak önemli….insanın sadece kendisiyle yarışması, öğrenmekten asla vazgeçmemesi, kendini yükseklerde bir yerlere erişmiş varsaymaması, kibirli olmaması gerek.”
Vasfi Uçaroğlu’nun ( 30 Haziran 2011 ) vefatının ardından mutsuz, hüzünlü zamanlar başlar Kamuran Akkor için.Herşeyden uzaklaşmış gibidir.
İşte, tam da o günlerin birinde kızı Menekşe Uçaroğlu’nun önerisiyle, damadı Onur Şenay’ı da aralarına alarak, KATS Sahneyi açarlar.
Koro çalışmaları, konserler ve tiyatro oyunları sergilenmeye başlar KATS Sahne’de.
” Onur’a bana bir müzikal oyun düşünsene, demeye başlamıştım.”
2016 yılında John Mortimer’ın yazdığı, Zeynep Küpeli’nin dilimize çevirdiği, Onur Şenay’ın yönettiği ” Kader Arkadaşım ” adlı oyunda Kamuran Akkor, rol arkadaşı Özden Çiftçi’yle, seneler sonra tekrar tiyatro severlerin karşısına çıkar.Ve yaşar kıldığı tutuklu kadın karakteriyle yeni bir başarıyı daha elde eder.

Tam da bu nokta da sözü Menekşe Uçaroğlu’na bırakalım mı ?

” Oyun 22 Şubat akşamı premiere yapacak, provalar tüm hızıyla devam ediyor.Kostüm ve aksesuarlar için annemle alışverişe çıktık.Öncelikli amacımız, alışılmış bakımlı, şık Kamuran Akkor imgesini yıkmaktı.Çünkü canlandırdığı kimlik hapishanede tutuklu bir kadın…bir baktım, hemen tüm önerdiklerimizi son derece sade buluyor, beğenmiyor, itiraz ediyor.Tamam, sen seç anneciğim, dedim.Bir süre sonra, elinde oldukça abartılı bir peruk, yüksek topuklu ayakkabılarla gelmesin mi ? Neyse sonunda dolgu tabanlı ayakkabı, düz, gösterişiz bir peruk ve giysilerde hem fikir olduk.Ama ille de kırmızı bir fular diye diretince, kabul ettik…”
7 Şubat 2018 akşamı bu kez Ali Cüneyt Kılcıoğlu’nun yazdığı, Özdemir Çiftçioğlu’nun yönettiği “Ufak Tefek Yaşamlar ” adlı oyunda Kamuran Akkor sahneyi Ayçe Abana, Seran Bilgi, Ümit İlban, Onur Şenay ve torunu Cengiz Orhonlu ile paylaşır.Bu müzikal komedide Kamuran Akkor gerek sahne hakimiyeti, sahne sempatisi, gerekse oyunculuğuyla olumlu eleştiriler alır.
Sırada, Covid 19 salgını öncesine denk gelen Leonard Gershe’nin yazdığı, Menekşe Uçaroğlu’nun dilimize kazandırdığı, Özdemir Çiftçioğlu’nun yönettiği ” Kelebekler Özgürdür” vardır.
1 Kasım 2019 akşamı Cengiz Orhonlu, Özge İnce, Ümit İlban’lı kadroyla bir kez daha sahnededir Kamuran Akkor.Üstelik vaktiyle Suna Selen, Füsun Erbulak, Bedia Ener’in canlandırdığı anne rolüne Kamuran Akkor bambaşka bir pathos katar ve yine zirvede bir oyunculuk sergiler.
“Kelebekler Özgürdür” de sahnede her anı eksiksiz yaşayan, her söylediğini gerçekten hisseden, rolünün hakkını veren, belleklerden kolay silinmeyecek, dahası kalıplaşmış, dar geometrilere sığınmaya yeltenmeyen bir yorum ortaya koyarken, izleyiciyi de sahnede olup bitene katıksız inandıracak bir oyunculuk sergiler Kamuran Akkor.
” Oyun boyunca karşımda torunum değil oğlum vardı.Öyle hissettim, öyle davrandım.Çünkü sahnede ben değil bir başkasıydım…”
Mucizesi neydi Kamuran Akkor’un ?
” Sanatçı olmak, güzel eserleri yorumlamak.İzleyicilerimin teveccühleriyle karşılaşmak…yetersiz, başarısız olup, mahçup olmamak.İşte benim, mucizem buydu.”
Peki ya buğulu bir pencere camına ne mi yazardı ?
” Aileme, yıllar yılı yanımda olan izleyicilerime, hayata teşekkür ederim.”
Günbatımı..pencereden içeri süzülen mercan renkli bir ışık duvarda gölgeler yaratıyor.
Kamuran Akkor’un sahnede, notalarla, repliklerle kurduğu dünyanın sahiciliğini düşünüyorum bir an.Sadece dönemlerinde değil bugün de hit olmuş yorumlarıyla bir Kamuran Akkor var karşımda.
Zeynep Oral haklı :
” Sahne nankördür.Hep biliyoruz.Ama sahne yoz olanla, gerçek ve usta olanı gizlemez.”
Tıpkı, Kamuran Akkor’u gizlemediği gibi.
Sedat Tuncay son fotoğrafları çekerken, gözüm dışarıya takılıyor bir an.Mavimsi bir alacakaranlık çökmekte.
(*) ” Aşk Eski Bir Yalan ” Söz : Sezen Cumhur Önal
PS :  Gazino sahnesinden,  tiyatro sahnesine adım atan ilk assolist Zeki Müren’den (” Çay ve Sempati “) 50 yıl sonra Kamuran Akkor ” Kader Arkadaşım ” adlı oyunla tiyatro sahnesine assolist olarak çıkar.1980’li yıllarda Emel Sayın ise ” Neşe i Muhabbet ” adlı müzikal gösteride rol almıştır.